
Minnetin Sessiz Yolu
Bir terapistin zihni, bir kütüphane gibi işlemeli. İçinde yüzlerce hikâye, binlerce kırılma noktası barındırmalı. Her danışan, raflara yerleştirilen bir kitap gibi, farklı bir anlatıyla gelir. Kimisi kalın ve ağırdır, sayfaları karanlık olaylarla doludur. Kimisi ince ve narindir, fakat içindeki cümleler insanın ruhuna dokunur. Ama her biri, terapistin dünyasında bir iz bırakır. Ne de olsa, her yeni hikâye, bilinmeyen bir sokakta yürümek gibidir; insanı hem ürkütür hem de büyüler. İşte bu yüzden bir terapistin duyduğu en derin his, minnettir, çünkü her gün, bambaşka pencereler açan bu insanların sayesinde, o da insan olmanın derinliğine biraz daha yaklaşır.
Minnet ilginç bir duygudur. Üzerine pek konuşulmaz, hatta çoğu zaman fark edilmez bile. Ama varlığı, ince bir esinti gibi insanın ruhuna işler. Terapist için minnet, bir yük değil, tersine, sürekli devinen bir döngüdür. Hasta, kendi içindeki labirentte yolunu bulmaya çalışırken, terapist de onun rehberliğinde kendi zihninin daha önce keşfetmediği köşelerine ulaşır. Karşılıklı bir öğrenme süreci vardır burada. Hayat, herkes için bir muamma olduğuna göre, terapistin de kendi bilmecelerini çözmesi için hastalarına ihtiyacı vardır. Ve belki de en güzel yanı budur: Öğrenmek, sadece öğretenin değil, dinleyenin de yolunu aydınlatır.
Ancak minnet, her zaman kelimelere dökülmez. Bazen bir sessizlik anında, bazen danışanın gözlerindeki küçük bir kıvılcımda kendini gösterir. Birinin iyileşme yolculuğunu izlemek, sabırla beklenen bir sabah gibi iç ısıtır. Terapist bilir ki her insan, kendi hikâyesinin içinde kaybolmuştur. Ama eğer yeterince dikkatli dinlerse, her hikâyenin içinde, insan ruhunun en kırılgan ama en güçlü yanlarını bulabilir. İşte bu yüzden, terapist minnet duyar, çünkü her danışan, ona insan olmanın ne demek olduğunu yeniden öğretir. Ve bu, kelimelerle anlatılamayacak kadar kıymetli bir armağandır.